TÜRKİYE YÜZYILINDA ASRIN DEPREMİ VE YENİDEN İMAR

12 Mart 2023 Pazar 17:10
TÜRKİYE YÜZYILINDA ASRIN DEPREMİ VE YENİDEN İMAR

Önce İnsan… 6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş ili, Pazarcık ve Elbistan ilçeleri merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğünde meydana gelen iki büyük deprem, Ü...

Önce İnsan… 6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş ili, Pazarcık ve Elbistan ilçeleri merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğünde meydana gelen iki büyük deprem, Ülkemizin Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Elâzığ, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa illerini de etkileyerek büyük bir afet halini almıştır. Asrın felaketinde hayatını kaybeden kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar, geride kalanlara sabır, milletimizce en derinden hissedilen bu acının tekrar yaşanmaması temennisi ile bir kez daha ülkemize ve milletimize baş sağlığı diliyoruz.

1939 yılında gerçekleşen ve Cumhuriyet tarihinin en büyük depremi olan Erzincan depreminin sebep olduğu yıkımdan çok daha büyük şiddette ve etkide Kahramanmaraş depremi yaşanmıştır. Bu deprem Dünya’da karasal alanlarda yaşanmış en büyük depremlerden biri olarak kayıtlara girmiş ve Yunanistan büyüklüğünde bir alanda yıkıma neden olmuş, on binlerce can kaybına ve kitlesel nüfus hareketlerine sebebiyet vermiş, tüm milletimizde derin üzüntüye, büyük maddi kayıplara neden olmuştur.

Böylesi büyük bir afette arama kurtarma ve insani yardım faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi amacıyla, başta devletimiz olmak üzere; Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın koordinasyonunda, tüm kamu kurum ve kuruluşları, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları, uluslararası yardım kuruluşları, gönüllüler ve aziz milletimiz eşi benzeri görülmemiş şekilde birlik ve beraberlik içerisinde olmuşlardır.

Devletimizin ve kurumlarımızın duruma hâkim olması, depremzede ihtiyaçlarının karşılanması ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yapmış olduğu; konutların bir yıl içinde tamamlanacağı ve “Afet Yeniden İmar Fonu” ile bütün imkânların kullanılacağı açıklamaları memnuniyetle karşılanmıştır.

Birlik ve beraberliğin son derece önem arz ettiği bu günlerde yazılı, görsel ve sosyal medya araçları kullanılmak suretiyle ayrımcı ve nefret söylemi içeren ifadeler kullanılmıştır. Nitekim bu zümre küçük bir azınlık olarak kalmıştır. Unutulmamalıdır ki aziz milletimiz, olağanüstü felaketlerin yaşandığı her dönemde olduğu gibi; dil, din, ırk ve cinsiyet ayırt etmeksizin tüm imkân ve kabiliyetlerini seferber etmiş, deprem bölgelerinin yaralarını sarmaya koşmuş, afetzede vatandaşlarımıza el uzatarak, asırlardır bu topraklarda yaşanan dayanışma kültürünün en güzel örneklerinden birini daha sergilemiştir.

Orman Mühendisleri Odası olarak, asrın felaketinin ilk gününden itibaren gerek arama kurtarma faaliyetlerinde, gerekse deprem bölgelerinde her türlü ihtiyacın temini için var gücümüzle çalıştık, çalışmaya da devam edeceğiz.

Mesleğinin konusu ve objesi doğal kaynak yönetimi olan Türkiye Ormancısı, köklü tarihi boyunca geliştirdiği yönetim araç ve teknikleriyle, doğayla çatışan değil, doğayı taklit eden anlayışı benimsemiş, bu anlayışın sürdürülebilirlik kavramının en vazgeçilmez unsuru olduğunu bilen meslek grubu olmuştur.

Yüce Allah, Dünyayı insanoğlunun kullanımına bahşetmiştir. Ekosistem unsurlarının doğrudan veya dolaylı olarak insanoğluna faydasının sürdürülebilir olmasının yegâne şartı, insanoğlunun doğayla barışık olmasıdır. Doğanın tüm unsurları, kendisiyle uyumlu olunması halinde şefkatli, aksi halde yıkıcıdır. Geçtiğimiz dönemlerde sıkça konuşulan; orman yangınlarına hassas olan kızılçam ormanları yerine zeytin, badem gibi türlerden oluşan ağaçlandırma alanlarının yapılması tavsiyesi binlerce yıllık adaptasyona sahip kızılçamın yangın sonrasında yeniden orman kurma kabiliyetini bilmeyenlerin tavsiyesi olması nedeni ile ormancılar tarafından hiçbir zaman uygun görülmemiştir. Akdeniz iklim kuşağına çok güçlü adapte olmuş kızılçam ormanları yerine başka türlerden orman tesis edilmesi durumunda, ormansızlaşma ve arazi bozulumunun hızlanması kaçınılmaz olacaktır. Aldığımız akademik donanım üzerine, nesilden nesile aktarılan uygulama deneyimi sayesinde orman varlığımızı koruyarak artırıyoruz.

Sürdürülebilirliğin en temel unsuru planlı yönetim anlayışıdır. Özellikle doğal kaynakların yönetiminde asla vazgeçilmemesi gereken bir iradedir. Türkiye Ormancısının ilk kez 1917 yılında ortaya koyduğu bu irade, 1963 yılından bu yana da tüm Türkiye Ormanlarında planlı yönetim anlayışı ile devam etmektedir.

Orman ekosistemlerinin sağladığı ekonomik, ekolojik ve sosyokültürel fonksiyonların çok daha önemli olmaya başladığı son yıllarda fonksiyonel orman yönetimi anlayışı çok daha öne çıkmıştır. Sel-taşkın, toprak kayması, çığ gibi afetlerin önlenmesi, biyoçeşitlilik unsurlarının korunması, gıda güvenliği ve rekreasyonel ihtiyaçların karşılanması gibi orman fonksiyonlarının çok daha etkin yönetimi iklim değişikliğinin etkilerine karşı adaptasyonumuzu da güçlendirmektedir.

Orman alanlarımız ve orman varlığımızın artırılması kaydı ile; yaşanan deprem, sel, taşkın, heyelan, yangın gibi afetlerde dezavantajlı yerleşim alanlarının hızla tespiti, etkin bir arazi sınıflandırması yapılması ardından, mülkiyeti orman olan ancak üzerinde orman örtüsü barındırmayan alanların, zemin etütleri itibari ile yerleşime uygun olması halinde, orman varlığımızı artıracak nitelikte orman kurulumuna uygun arazilerle takas edilmek suretiyle yerleşime açılması sağlanmalıdır. Bu işlemler Anayasa’nın 169’uncu maddesine uygun olmalıdır.

Kızılçam ormanlarında her yıl büyük yangınlar olduğu ve hemen her yıl tekrar ettiği halde, üstelik bunun üzerine oluşan kamuoyu baskısına rağmen Türkiye Ormancısının doğayla uyumlu çalışma iradesi ve etkin planlama anlayışı diğer mühendislik disiplinlerine de örnek olmalıdır. Fay hatları üzerine, derin ve verimli toprak içeren tarım alanlarına, dere yataklarına, konut yapma ve şehirler kurma alışkanlığından yol yakınken vazgeçilmelidir.

Sismik açıdan oldukça aktif bir ülke olan Ülkemiz, yerkabuğundaki fay hatlarının kesiştiği ve aktif tektonik plakaların bulunduğu bir coğrafyada olduğu için depremlere maruz kalmaktadır. Ülkemiz yüz ölçümünün % 92'si, nüfusunun % 95‘inin deprem kuşağı üzerinde olduğu bilinmektedir. Anadolu’da etkin fay hatları olarak tanımlanan Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu fay hatlarının imara konu edilmemesi, insanımızın nesiller boyu unutmaması açısından fay hatlarının sağında ve solunda uzmanlarınca belirlenecek genişlikte bandın istimlak ve orman kurmak üzere tahsis edilmesinin ardından, ağaçlandırılmasını öneriyoruz.

Geçmişte ve günümüzde yıkıcı depremler yaşayan Ülkemiz gelecekte de bu depremleri yaşayacaktır. Durum gösteriyor ki Ülkemiz, depremin yıkıcı etkilerinden korunabilmek için depremle uyumlu yaşam alanları oluşturmak zorundadır.

Bu konuda yapılması gereken en önemli şey; doğal ve insan kaynaklı her türlü afetin tüm özelliklerinin en iyi şekilde etüt edilmesi, ardından planlama ve risk azaltma tedbirlerinin zamanında alınmasıdır. Çok sayıda yuvasını yitiren depremzede vatandaşlarımızın biran evvel konutlarına kavuşturulması amaçlanırken, oluşturulan yeni yerleşim alanları ve şehirlerin, yaşanılabilir çevre niteliklerine uyumlu ve iklim değişikliğine adaptasyonu güçlü şekilde kurulması göz ardı edilmemelidir.

Uzun yıllardan beri süregelen yapılaşmalarda, doğayla uzlaşmak yerine doğayla çatışmanın bedelini, devlet ve millet olarak çok ağır bir şekilde ödeyerek tanık olduk. Fay hatları üzerine yerleşim alanları oluşturulmaması, imara kapatılması ve depreme dayanıklı yapıların yapılması birincil konu olmakla beraber zemin yapısının önemi de tüm otoritelerce belirtilmiştir. Öncelikle fay hatları göz önünde bulundurularak yeni yerleşim yerlerinin arazi seçimi büyük önem arz etmektedir. Arazi sınıflandırması bir an önce neticelendirilmeli ve zemini sağlam yerler olarak nitelendirilen taşlık ve ana kaya üzerinde oturmuş alanlara yapılaşma sağlanmalıdır. Bu süreçte; tarım alanları, mera alanları, orman alanları ve yerleşim alanları belirlenmelidir. Depremlerde yıkıcı etkiyi arttıran alüvyal topraklardan oluşan ovalar tamamen boşaltılarak tarım alanlarına ve endüstriyel plantasyon nitelikli orman alanlarına dönüştürülmelidir.

Deprem ve sel gibi afetlerin getirdiği yıkıcı etkilerin en asgariye indirilmesi, gönüllülükle değil zorunlulukla olur kanaatindeyiz. Kişi ya da kurumların takdir hakkını en asgari düzeye indiren, çerçevesi ve prensipleri açıkça belirlenmiş kanun ve mevzuat düzenlemelerinin gecikmeden yapılmasını öneriyoruz. Arazi kullanımından kentsel dönüşüme, imar uygulamalarından etüt ve inşaat tekniklerine kadar çok sayıda iyi uygulama örneklerinin zaman kaybedilmeden Ülkemizin ilgili mühendislik disiplinlerine kazandırılması gerekmektedir. Yapısal ahşap malzeme kullanımı ve ahşap konut üretiminin özendirilmesi için gerekli mevzuat düzenlemeleri süratle tamamlanmalıdır. Orman Endüstri Mühendisleri ve Ağaç İşleri Endüstri Mühendislerinin bu mevzuatlarda yetkili kılınması suretiyle, istihdama katılımı sağlanmalıdır.

Depremler gibi büyük afet sınıfında yer alan orman yangınlarına karşı, yangına hassasiyet gösteren bölgelerde Orman Genel Müdürlüğü tarafından YARDOP projeleri (Yanan orman alanlarının rehabilitasyonu ve yangına dirençli ormanlar yetiştirilmesi ) kapsamında, karayolu kenarları yerleşim yerleri ile orman alanları arasında koruyucu ve önleyici zonlar yapılmaktadır. Bu zonlar ile ormandan yerleşim yerlerine ya da yerleşim yerlerinden ormana sirayet edebilecek yangınlara engel olunması öngörülmektedir. Tespit edilen fay hatlarına bilim ve tekniğin ön gördüğü mesafelerde imar uygulamasının yapılmaması gerektiği gibi, aynı şekilde özellikle yangına hassas bölgelerde ormana bitişik yerleşim alanı statüsündeki yerlere imar izni verilmemesi olası orman yangınlarından kaynaklanabilecek can ve mal kayıplarına karşı tedbirlerin alınması noktasında büyük önem arz etmektedir.

Orman teşkilatımız tarafından afet ve deprem riski olan alanlarda arazi planlaması yapılarak, orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen veya bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş yerler yeni konutlar için tahsis edilebilmeli, tahsis edilen alanın iki katı kadar hazine arazisi orman oluşturmak için tahsis edilmelidir. Devletimiz bu konuda rantçılara taviz vermeden yeni inşaatların zemini, sağlamlılığı ve inşaatın her kademesinde sıkı denetimleri tavizsiz uygulamaya koymalıdır. Gelecekte yaşanacak depremlerin, yeni acılara meydan vermemesi sağlanmalıdır.

Orman Genel Müdürlüğü bünyesinde bulunan Orman ve Köy İlişkileri Dairesi Başkanlığı’nın yetki ve sorumlulukları yeniden tanımlanarak, afet öncesi ve sonrasında orman köylerinde, afetlerin etkilerini önleyici, azaltıcı ve adaptasyonu artırıcı projeler yapmasının önü açılmalıdır. Orman yangınlarının söndürülmesinde istihdam edilen yangın işçilerinin her türlü afet durumunda arama, kurtarma ve destek faaliyetlerine etkin ve verimli katılımını sağlayacak kurumlararası işbirliğinin gecikmeden hayata geçirilmesi gerekmektedir. Orman Genel Müdürlüğü’nün bu amaçla kurmuş olduğu kısa adı ORKUT olan, Orman Kurtarma Timlerinin orman kurtarma görevlerinin yanı sıra, deprem, sel, taşkın, heyelan gibi afet durumlarında, arama kurtarma faaliyetlerine katılımlarını sağlayacak eğitim ve donanımlara kavuşturulması ve büyük afet durumlarında bilgi havuzunda yer alarak, görev almaları sağlanmalıdır.

Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün bölge teşkilatlı, bağlı kuruluş olarak yapılandırılmasının ardından, mevcut korunan alanların yönetimi görevini daha etkin yapması sağlanmalıdır. Ormanların sağlık ve iyileştirici etkilerine, biyoçeşitlilik unsurlarının korunmasına her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz ve iklim değişiklinin yıkıcı etkilerine maruz kaldığımız bu dönemde, milli parklar 7’den 77’ye doğa ve ormancılık eğitim alanları ve merkezleri haline getirilmelidir.

11 ilimizde aynı anda etkili olan bu büyük afet birçok canımızı da hayattan koparmıştır. Bu vesile ile meslek camiamızdan yaşamını yitiren kardeşlerimizin ailelerinden bir kişinin, istisna kadro kullanımı yolu ile istihdamının sağlanması hususunda talebimizi devletimizin takdirine sunuyor, hayatını devletine ve milletinin refah ve mutluluğuna adayan Sayın Cumhurbaşkanımızın uygun adımları atacağına inanıyoruz.

Asrın felaketi olan bu büyük depremde yaraların sarılmasında, şehirlerimizin ayağa kaldırılmasında Orman Mühendisleri Odası olarak sonuna kadar devletimizin ve milletimizin yanındayız. Bu konuda devletimizce tarafımıza verilecek ilave görevleri yapmak için hazırız. Devlet, millet el ele verdiğimizde aşamayacağımız engel, başaramayacağımız eylem yoktur.

Devletimizin yanında, milletimizin emrindeyiz.

Orman Mühendisleri Odası

Yönetim Kurulu Adına

Genel Başkan

Hasan TÜRKYILMAZ

Duyurular-2023/47